Nisa suresi
YETİMLERİN MALLARI
"Yetimlere mallarını veriniz. Temiz malı murdarı ile değiştirmeyiniz. Onların mallarını kendi mallarınıza katarak yemeyiniz. Çünkü bu büyük bir vebaldir"
Yetimlerin eliniz altındaki mallarını verin. İyisinin yerine kötüsünü vermeye kalkışmayın. Verimli arazilerinin yerine çorak arazinizi vermeniz gibi... Ya da koyunlarını hisselerini paralarını -çünkü paranın da değerlisi ve değersizi vardır ya da iyisi ve kötüsü bulunan herhangi bir mal gibi... Aynı şekilde tamamını veya bir kısmını malınıza katmakla mallarını yemeyin. Kuşkusuz bunların tümü büyük günahtır. İşte Allah sizi bu büyük günahtan sakındırmaktadır.
Demek ki bunların tümü, ilk defa bu ayete muhatap olan toplumda meydana gelmiştir. Hitap şekli, bunun, aralarında bu işi yapanlara yönelik olduğunu göstermektedir. Bu, cahiliyeden kalma bir izdir. Her cahiliye toplumunda benzerine rastlamak mümkündür. Benzerlerini modern cahiliyede gerek şehirde gerekse köylerde görmemiz mümkündür. Bunca yasal tedbire ve mümeyyiz olmayanların mallarını gözetmek için oluşturulmuş bunca devlet kuruluşuna rağmen yetimlerin malları birçok vasi tarafından çeşitli yollarla ve türlü hilelerle yenmektedir. Bu konuda kanunların yatırımların, göstermelik gözetimlerin yararı olmaz. Kesinlikle, birtek şeyin yararı olabilir, o da takvadır. Vicdanlar üzerindeki içsel gözetimin güvencesi odur. Bundan sonra yasaların bir değeri ve etkisi olabilir ancak. Bu ayetin nüzulünden sonra yetimlerin kendi malını mallarından ayırmaları ve yemeklerini yemeklerinden ayırmaları hususunda sakınmaları bildirildiğinde, sakınma ve büyük günahın meydana geleceğini duydukları takvanın da o denli titizlik gösteren vasilerde olduğu gibi... Çünkü onları sakındıran yüce Allah'tı ve şöyle buyuruyordu:
"Çünkü bu büyük vebaldir."
Yasama ve düzenlemelerin uygulanması için vicdanda takvadan bir gözetim bulunmadığı sürece kanun ve düzenlemeler yararlı olamaz. Sırları bilen, vicdanları gözeten bir yönden kaynaklanmadıkça (bu kanun ve düzenler karşısında) takva duygusu harekete geçmez. Ancak bu durumda -kanuna saygısızlık yapmamaya özen gösteren- fert Allah'a ihanet ettiğini, O'nun emrine isyan ettiğini, iradesine karşı geldiğini ve yüce Allah'ın bu niyetini ve davranışı bildiğini algılar. İşte bu durumda ayakları titrer, eklemleri gevşer ve takva duygusu harekete geçer.
Kullarını en iyi yüce Allah bilir. Fıtratlarını en iyi O tanır. Onları yaratan olduğuna göre ruhsal ve sinirsel yapılarından da en iyi O haberdardır. Bu yüzden yüce Allah, kalplerde ölçüsü, etkisi, korku ve saygınlığın bulunabilmesi için kulların uyacağı şeriatın kendi şeriatı, kanunun kendi kanunu, düzenin kendi düzeni ve metodun kendi metodu olmasını dilemiştir. Çünkü o, kalplerin korktuğu, titrediği ve gizli sırlara ve kalplerin vakıf olduğunu bildiği bu merciye dayanmadığı sürece hiçbir kanuna itaat edilmeyeceğini bilir. Ayrıca baskı ve sindirmenin kalplerden habersiz yüzeysel gözetimlerin etkisi sonucu kulların koyduğu kanunlara uysalar da kontrolün gaflet anında veya fırsatını buldukça bundan kurtulmanın yollarını aramaktadırlar. Nitekim sürekli bir kahır, öfke ve bu baskıyı bertaraf etme hazırlığı içinde olurlar.
"Eğer gözetiminiz altındaki yetim kızlar ile evlendiğiniz takdirde onların haklarını gerektiği gibi gözetemeyeceğinizden korkarsanız size nikahı düşen kadınlardan ikisi, üçü ya da dördü ile evlenebilirsiniz. Ama eğer onların arasında adil davranamayacağınızdan korkarsanız tek kadınla evleniniz, ya da elinizin altındaki cariye ile yetininiz. Haksızlığa düşmemeniz için en uygun hareket budur."
Urve b. Zübeyr (Allah O'ndan razı olsun) Hz. Aişe'den "yetim kızlar hususunda adaleti gözetemeyeceğinizden korkarsanız".. ayetini sordum bana şöyle cevap verdi der: "Ey bacımın oğlu, bu yetim kız velisinin himayesinde bulunur. Velisi malını kendi malına katar, bu arada malı ve güzelliği hoşuna gider. Mehrinde adaleti gözetmeksizin onunla evlenmek ister. Ona başkasının vereceği kadar bir şey verir. Bu yüzden adaletli davranmadıkları ve adet olan mehirlerinin en üstününü vermedikleri sürece onları nikahlamaktan alıkonuldular. Onlardan başka kadınları nikahlamaları emredildi. Urve diyor ki, Aişe şöyle dedi: Bazı insanlar bu ayet geldikten sonra Resulullah'tan (salât ve selâm üzerine olsun) fetva istediler. Bunun üzerine yüce Allah şu ayeti indirdi: `Onlar senden kadınlara ilişkin fetva istiyorlar. De ki; onlar hakkındaki fetvayı Allah veriyor. Kendilerine farz kılınmış şeyi vermediğiniz ve onlarla evlenmeyi arzuladığınız yetim kadınlar hakkında kitapta size okunanı..." (Nisa suresi; 127) Hz. Aişe (Allah O'ndan razı olsun) diyor ki, "Nikahlamayı arzuladığınız..." sözünden, birinizin malı ve güzelliği az olan yanındaki yetim kızdan yüz çevirmesi kastedilmektedir.
Bu yüzden malları ve güzellikleri az olduğu zaman yüz çevirmemeleri için adaletle davranmadıkları sürece mallarını ve güzelliklerini arzulayanlar onlar nikahlamaktan alıkonuldular." (Buhari rivayet etmiştir.)
Hz. Aişe'nin hadisi, cahiliye toplumunda yaygın olan sonra da Kur'an, gelip bu yüce direktifler ve "yetimler konusunda adaleti gözetemiyeceğinizden korkarsanız.." diyerek işi vicdanlara dayandırmak suretiyle yasaklayıp yok edene kadar müslüman kitle içinde de varlığını sürdüren düşünce ve geleneklerin bir yönünü tasvir etmektedir. Bu, himayesindeki yetim konusunda adaleti gözetmeyecek vekilinin titiz davranması, Allah'tan sakınıp korkması sonucudur. Ayetin hükmü geneldir. Adaletin gözetileceği yerleri sınırlandırmıyor. Bu durumlarda istenen, tüm şekilleri ve anlamlarıyla adalettir. Mehirle ilgili olması ya da diğer bir değere ilişkin olması önemli değildir. Birinin yetim kızı, kalbinde bir sevgi bulunmadan ve onunla beraberliği arzulamadan sırf malına duyduğu ilgiden dolayı nikahlaması veya evlenmeyi istemediği halde utancından ya da velisinin isteğine karşı geldiğinde malının zayi olacağından korktuğundan dolayı bu isteksizliğini söyleyemeyen kızın isteğini göz önünde bulundurmadan orada hayatın birlikte sürmesine imkan vermeyecek kadar yaş farkı olduğu halde nikahlamak gibi adaletin gerçekleşmesinden endişe duyulan daha nice durumlar...
İşte Kur'an, vicdanı bir bekçi, takvayı da bir gözetleyici konumuna getirmektedir. Geçen ayette, bütün bu direktifleri gerektirecek yüce Allah'ın şu sözü yer almıştı: "Hiç kuşkusuz Allah sizi sürekli gözetmektedir."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder