BESMELE

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيمِ

26 Mart 2012 Pazartesi

KAZA, KADER VE HİKMET

Soru:
İlâhî kazalar (takdir) bir hikmete dayalı olarak mı takdir edilmişler yoksa bir hikmete dayanmıyorlar mı?

Şayet ilâhî takdirlerin arkasında mutlaka bir hikmet varsa, acaba Allah insanlardan, onların yapmakta oldukları şeyleri irade etmiş midir, etmemiş midir?
Eğer yaptıklarının öncesinde ilâhî bir irade varsa, bu durumda mazeretin olmasının ne anlamı olabilir ki?

Cevap:
Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.

Evet, Allah’ın kaza ve kaderinin gerisinde eksiksiz bir hikmeti vardır. Kullar bunu bilmeseler de. Çünkü Allah bildiği bazı bilgileri kullarına veya kullarından dilediği kimselere bildirmiştir. Bildiği bazı bilgileri de kullarına bildirmemiştir.

Nitekim Allah şöyle buyurur:
“O’nun bildirdiklerinin dışında insanlar O’nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. O’nun kürsüsü gökleri ve yeri içine alır, onları koruyup gözetmek kendisine zor gelmez.” (Bakara, 255)

Yüce Allah, kullarından yapmakta oldukları şeyleri, tekvini irade kapsamında irade etmiştir. Nitekim müslümanlar “Allah’ın dilediği olur, dilemediği de olmaz”prensibi üzerinde görüş birliği içindedirler.

Allah şöyle buyurur:
“Allah kimi doğru yola iletmek isterse onun kalbini İslâma açar; kimi saptırmak isterse göğe çıkıyormuş gibi kalbini iyice daraltır.” (En’am, 125),

“Onlar ihtilafa düşmeye devam edecekler. Ancak rabbinin merhamet ettikleri müstesnadır. Zaten rabbin onları bunun için yarattı.” (Hud, 118-119)
“Allah dileseydi onlar savaşmazlardı; fakat Allah dilediğini yapar.”(Bakara, 253)
“Allah sağlam sözle iman edenleri hem dünya hayatında hem de ahirette sapasağlam tutar. Zalimleri ise Allah saptırır. Allah dilediğini yapar.” (İbrahim, 27)

Ancak günahları, onları işleyenlerden, emir, şeriat, sevgi, rıza ve dini irade açısından irade etmemiştir. Aksine bu hususta Allah iradesini şöyle açıklar:
“Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez.”(Bakara, 185)
“Allah size açıklamak ve sizi, sizden öncekilerin yollarına iletmek istiyor.” (Nisa, 26)
“Sizin günahlarınızı bağışlamak istiyor. Allah hakkıyla bilicidir, yegane hikmet sahibidir. Allah sizin tevbenizi kabul etmek ister; şehvetlerine uyanlar ise büsbütün yoldan çıkmanızı isterler. Allah sizden hafifletmek ister; çünkü insan zayıf yaratılmıştır.” (Nisa, 27-28)
“Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez; fakat sizi tertemiz kılmak ve size nimetini tamamlamak ister.” (Maide, 6)
“Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”(Zariyat, 56)

Açıklamaları ve sözleri tasnif ettiğimizde, ayrıntılı değerlendirmelere tabi tuttuğumuzda karışıklıklar ortadan kalkar, sapıklık savılmış olur. Başka bir yerde, konuya ilişkin temel prensipleri önemine yakışır bir şekilde ayrıntılı olarak değerlendirdik. Ama burası ayrıntılı açıklamanın yeri değildir.

“Mazeretin olmasının anlamı nedir?” sözüne gelince;
Mazur olduğu nesnel olarak bilinen kimse, irade ettiği halde fiil işlemekten aciz olan kimsedir. Ayağa kalkmaktan, oruç tutmaktan, cihad etmekten aciz olan hasta ve infak emekten aciz olan fakir gibi...

Bunlar mükellef değildirler ve yapmadıkları şeylerden dolayı cezalandırılmazlar da. Aynı durum, çocuk ve deli gibi, davetin ulaşmadığı kimse gibi dinlemekten ve anlamaktan aciz olanlar için de geçerlidir.

Ama kötülük yapmayı seven, seçen ve razı olan, sonra da bunları işleyen kimse, istediğinin aksini yapmaya zorlanacak değildir. Razı olmadığı bir şeyi yapmaya zorlanmış değildir. Böyle birine “mazur” denebilir mi? Buna dense dense“mağrur” denir. Ancak bu konunun detaylandırılması için yaratma ve emir olgularının gerisindeki hikmetin açıklanmasına ihtiyaç vardır. Bu da yerinde açıklanmıştır. Ama bu bölümün kapasitesi bu tarz bir ayrıntıyı kaldırmaz.

Allah daha iyi bilir. Allah’ın salat ve selamı Hz. Muhammedin üzerine olsun.
İbni Teymiyye

Hiç yorum yok: