BESMELE

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيمِ

15 Temmuz 2009 Çarşamba

BALIK SAHİBİ YUNUS

Kalem Suresi

BALIK SAHİBİ YUNUS

Bu gerçeğin ışığı altında yüce Allah Peygamberine sabretmesini telkin ediyor. Peygamberlik misyonunun yükümlülüklerine karşı... Ruhların kaypaklıklarına karşı... Kafirlerin eziyet ve yalanlamalarına karşı sabretmesini istiyor... Ulu Allah serbest iradesi uyarınca belirlediği zaman gelince çözümleyici hükmünü bildirinceye kadar sabretmesini istiyor. Bu arada peygamberlik misyonunun ağır yükümlülüklerine karşı içi daralan bir kardeşinin yaşadığı deneyimi hatırlatıyor. Şayet Allah'ın lütfu kendisine ulaşmamış olsaydı kınanmış biri olarak bir kenara atılmış olacağını vurguluyor:

48- Sen Rabbinin hükmünü sabırla bekle. Balık sahibi Yunus gibi olma, o pek üzgün olarak Rabbine seslenmişti.

49- Şayet Rabbinden ona bir nimet yetişmemiş olsaydı, o mutlaka çırıl çıplak, kınanacak bir halde bir yere atılırdı.

50- Fakat Rabbi O'nun duasını kabul etti de onu salih insanlardan yaptı.

Saffat suresinde de belirtildiği gibi balık sahibi Yunus peygamberdir. Yüce Allah O'nun yaşadığı deneyimi, bir birikim ve azık olsun diye Hz. Muhammed'e anlatıyor. Çünkü O, peygamberlerin sonuncusudur. Peygamberlik halkasında yer alan gelmiş geçmiş tüm peygamberlerin yaşadığı deneyimler O'nun için bir birikimdir. Bütün emeklerin ürününü en son o toplasın, bütün deneyimlerden en son O, yararlansın. Bütün azığı en son O, tüketsin diye. Bütün bunlar omuzladığı büyük yükün ağırlığı karşısında O'na yardımcı olacaktır. Bir kabile, bir köy, bir millet değil tüm insanlığa yol göstericilik yapma yükü. Kendisinden önceki peygamberlerde olduğu gibi bir kuşağa veya bir çağa değil tüm çağlara ve nesillere yol göstericilik yapma yükü. Kendisinden sonra gelecek tüm nesilleri ve milletleri, her gün yenilenen durumlarına, yaşanan yeni deneyimlere, yönetim biçimlerine cevap verecek kalıcı ve sürekli bir hayat sistemine bağlama yükü. Evet geçmiş peygamberlerin deneyimleri işte bu ağır yükü omuzlamada O'na yardımcı olur.

Peygamber Yunus B. Meta'nın -selâm üzerine olsun- yaşadığı deneyimin özeti şudur: Yüce Allah onu bir kent halkına peygamber olarak gönderdi. Bu kentin Musul yakınlarındaki Ninova kenti olduğu söylenmiştir. Fakat kent halkı iman etmekte ağır davranıyordu. Onların iman etmeyi ağırdan almaları Hz. Yunus un zoruna gitti. Bu yüzden öfkelendi ve kendi kendine şöyle diyerek Peygamber olarak gönderildiği kenti terk etti! Yüce Allah, beni bu inatçı, kıt anlayışlı kavim arasında kalmak zorunda bırakmakla sıkıntıya düşürmeyi istemez. O, beni başka bir kavme de gönderebilir. Bu kızgınlık ve sıkıntı onu deniz sahiline doğru sürükledi ve orada bir gemiye bindi. Dağ gibi dalgalara tutulunca gemi batmaya yüz tuttu. Bunun üzerine geminin yükünün hafiflemesi için aralarından birini denize atmak üzere kura çektiler. Kura Hz. Yunus'a çıktı. Tutup onu denize attılar. Bir balık da O'nu yuttu.

Tam bu sırada Hz. Yunus son derece üzüntülü bir durumdayken, balığın karnındaki karanlıklar içinde, denizin dibinde dayanılmaz bir sıkıntı ile Rabbine şöyle seslendi: "Senden başka ilah yoktur. Sen noksan sıfatlardan münezzehsin. Şüphesiz ben zalimlerden oldum:' Bunun üzerine Allah'ın lütfu O'na ulaştı. Balık ta O'nu kıyıya bıraktı. Derisi yüzülmüş bir et yığını gibi. Balığın karnında derisi yüzülmüştü. Yüce Allah insanların sınırlı dünyalarında alışık oldukları hiçbir bağla sınırlanamayan gücü ile onun balığın karnında hayatta kalmasını sağlamıştı.

Burada yüce Allah şöyle buyuruyor: Eğer Allah O'na lütfetmeseydi balık onu kınanmış biri, davranışı, sabırsızlığı ve Allah izin vermeden kendi hareket tarzını belirlemeye kalkışması yüzünden Rabbi tarafından kınanmış biri olarak bir kenara atacaktı. Fakat yüce Allah'ın nimeti, lütfu onu bu duruma düşmekten korudu. Yüce Allah pişmanlığını, suçunu itiraf edişini ve kendisini noksan sıfatlardan tenzih etmesini kabul etti. Çünkü ulu Allah O'nun lütfedilmeyi ve kabul görmeyi hakkettiğini biliyordu: "Fakat Rabbi O'nun duasını kabul etti de onu salih insanlardan yaptı."

İşte balık sahibi Hz. Yunus'un yaşadığı deneyim budur. Yüce Allah bu deneyimi, kıt anlayışlılığın, Allah'ın âyetlerini yalanlama eğiliminin egemen olduğu bir ortamda peygamberi Hz. Muhammed'e anlatıyor. Bundan önce de, gerçekte olduğu gibi onu savaş alanından çekmişti. Savaşı dilediği gibi ve dilediği zamanda yönlendirmek üzere bu işi kendisine bırakmasını istemişti. Zamanın belirlenmesine ilişkin hükmüne ve kararına, ayrıca belirlenen zaman dolana kadar yolun meşakkatlerine karşı sabretmesini emrediyor.

Davet hareketinde asıl meşakkat, Allah'ın serbest iradesi ve hikmeti doğrultusunda belirlediği zamanı dolana kadar O'nun verdiği hükme karşı sabretmenin zorluğudur. Davet yolunda birçok zorluklar vardır. Yalanlama ve eziyet görme zorluğu... Kaypak ve inatçı insanlarla yüz yüze kalmanın zorluğu... Batılın görkemli ve egemen görünmesinin, kabarmasının neden olduğu zorluk... İnsanların batılın görünürdeki üstünlüğüne aldanıp yoldan çıkmalarının zorluğu... Ayrıca yoldaki meşakkatler ne kadar ağır olursa olsun kuşkuya düşmeden, yolu izlemekten bir an olsun geri kalmadan Allah'ın gerçek vaadinin gerçekleşmesini hoşnutlukla, güvenle ve iç huzuruyla bekleyerek, dayanabilmenin zorluğu... Hiç kuşkusuz bu büyük ve yorucu bir çabadır. Bu çabanın olumlu sonuç verebilmesi için kararlılığa, sabretmeye, Allah'ın desteğine ve başarılı kılmasına ihtiyaç vardır. Savaşa gelince, ulu Allah ona ilişkin kararını vermiştir; savaşı bizzat üstlenmeyi takdir etmiştir. Yine kendisinin öngördüğü bir hikmetten dolayı savaşın aşamalı olarak, düşmana zaman tanıyarak sonuçlanmasını dilemiştir. Nitekim seçkin peygamberine de böyle vaadetmiş ve bu vaad bir süre sonra gerçekleşmişti.

Hiç yorum yok: