BESMELE

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيمِ

15 Temmuz 2009 Çarşamba

CENNETLİKLER


56-Vakıa Suresi
DEFTERLERİ SAĞINDAN VERİLENLER VE CENNET
Bu öncü ve seçkin grup hakkında söylenecekler noktalanınca onu izleyen gruba, yani defteri sağdan verileceklerin grubuna geçiliyor. Okuyoruz:

27- Defterleri sağdan verilenler. Ne mutlu onlara!28- Onlar dikensiz sedir ağaçları,
29- Meyva yüklü muz ağaçları arasında,
30- Kesintisiz gölgeler altında,
31- Çağlayan akarsu boylarında,
32- Bol meyvalar yanında,
33- Sürekli ve yasaksız,
34- Yüksek döşekler üzerindedirler.
35- Biz oradaki hurileri yeniden yarattık.
36- Onları bakire yaptık.
37- Eşlerine aşık ve onlarla aynı yaşta,
38- Defterleri sağdan verilenler için,
39- Bunların bazıları eski ümmetlerden,
40- Bazıları da sonrakilerdendir.
Şimdi defterleri sağdan verilenlerle karşı karşıyayız. Surebin girişinde onlardan kısaca söz edilmişti. Şimdi burada öncülerin arkasından onlara ilişkin ayrıntıları okuyacağız. Yalnız bu açıklamalara geçilmeden önce o önem ve saygınlık yüklü ifade bir kez daha tekrarlanıyor: "Ne mutlu onlara!"
Bu grubu oluşturan cennetliklere sunulacak olan nimetler anlatılırken somut ve maddi ifadeler kullanılıyor. Nimetlerin niteliklerinde buram buram bedeviliğe özgü "doğallık" tütüyor. Bedevilerin algı ve deneyim dağarcığındaki nimet türleri ön plânda tutularak onların zevklerinin tatmin edilmesi amaçlanmış olmalıdır.
Bu grubu oluşturan cennetlikleri "dikensiz sedir ağaçları" bekliyor. Sedir ağaçları normal olarak dikenlidir. Fakat orada budanmışlar, dikenleri ayıklanmıştır. Yine onlar "Mevva yüklü muz ağaçları arasında"dırlar. Muz ağacı Hicaz dolaylarında çok rastlanan dikenli bir ağaçtır. Fakat oradaki türü yine budanmıştır. Üstelik meyvaları emeksiz ve zahmetsiz biçimde devşirile bilmektedir. Onlar "Kesintisiz gölgeler altında ve çağlayan akarsu boylarındadırlar." Bütün bunlar çöl hayatının sevilen ve mutluluk sebebi sayılan nimetleridir. o insanının hayallerini süslerler, özlemlerini depreştirirler. Çöl insanının hayallerini süslerler, özlemlerini depreştirirler. Bunların yanısıra onlar "Sürekli, yasaksız ve bol meyvalar arasındadırlar." Yukarda bedevilerce bilinen meyvalar tek tek sayıldıktan sonra burada ayrıntıya girilmiş, geniş kapsamlı bir "meyva" ifadesi ile yetinilmiştir.
Ayrıca onlar "Yüksek döşekler üzerindedirler·" Buradaki döşekler ne "altın işlemeli"dir ve ne de "konforlu"dur. Sadece "yüksek" oldukları belirtiliyor. Yükseklik, biri maddi, öbürü manevi olmak üzere iki anlam taşır. Bu iki anlam birbirini çağrıştırır. "Yerden yükseklik" ve "kirden arınmış"lıkta bu anlamların ikisi buluşur. Çünkü yerden yüksekte olan nesne yerin kirinden, pisliğinden uzak olduğu gibi manen yüksek olan nesne de her türlü pislikten arınmış demektir. Bundan dolayı "yüksek döşekler"in arkasından söz cennetteki eşlere getiriliyor. Yüce Allah "Biz oradaki hurileri yeniden yarattık" buyuruyor. Bu ifade, ya "onları yoktan yarattık" demektir, çünkü onlar huri kökenlidirler. Ya da "varlıkların devamına yenilik getirdik" anlamındadır, çünkü bunlar cennetliklere gönderilmiş genç eşlerdir. "Onları bakire yaptık: ' Onlara hiç kimsenin eli değmemiştir. Onlar "eşlerine aşık ve onlarla aynı yaştadırlar. Eşlerini çok severler ve onlarla akrandırlar. "Defterleri sağdan verilenler için"dirler. Onlara özgüdürler. Bu eşlerin yanılttığı iffetlilik imajı ile "yüksek döşekler" arasında uyum gözetilmiştir.
Sözkonusu "defteri sağdan verilenler" var ya; "Bunların bazıları eski ümmetlerden, bazıları da sonrakilerdendirler." bunlar yüce Allah'a yakın olan öncüler grubundan daha kalabalıktırlar. "Öncekiler" ve "Sonrakiler" deyimlerinin yukarda anlattığımız iki muhtemel anlamlarının hangisi geçerli sayılırsa sayılsın bu böyledir ayetlerinde söz edilmişti. Burada ise haklarında ayrıntılı açıklama yer alıyor.

41- Defterleri soldan verilenler. vay gele başlarına!42- Onlar gözeneklerine işleyen kavurucu bir rüzgar önünde ve kaynar su içinde,
43- Kara ve boğucu bir dumanın gölgesi altındadırlar.
44- Ne serinliği ve ne de okşayıcılığı var.
45- Çünkü onlar vaktiyle varlık içinde azıtmışlardı.
46- Büyük günahı (Allah'a ortak koşmaya) işlemekte ısrar ediyorlardı.
47- "Ölüp toprak ve kemik yığını olduktan sonra, biz yeniden mi diriltileceğiz?"
48- "Eski atalarımız da mı?" diyorlardı.
49- De ki: "Öncekiler de, sonrakiler de."
50- "Belirlenmiş bir gününün randevusunda bir araya getirileceklerdir."
51- Sonra siz, ey sapık yalanlayıcılar,
52- Size kesinlikle Zakkum ağacının meyvası yedirilecektir.
53- Onunla karınlarınız doldurulacaktır.
54- Üzerine de kaynar su içeceksiniz.
55- Onu, içtikçe susayan develer gibi içeceksiniz.
56- Onlar hesap günü işte böyle ağırlanacaklardır.
Defterleri sağdan verilenlerin "gölgeleri kesintisiz" ve "suları gürül gürül akışlı" iken buna karşılık defterleri soldan verilenler "Gözeneklerine işleyen, kavurucu bir rüzgar önünde ve kaynar su içindedirler; Ne serinliği ve ne de okşayışı olmayan kara ve boğucu bir dumanın gölgesi altındadırlar." Burada da gölge var. Fakat bu gölge "kara ve boğucu bir dumanın gölgesi"dir. Buna gölge denmesi alay ve istihza amacı iledir. O gölgenin "serinliği ve okşayışı" yoktur. Bu sözde gölge, içine girenlerin nefeslerini tıkayan, genizlerini yakan bir zifiri karanlıktır. Bu nefes kesici baskı, adamların davranışlarına uygun düşen bir cezadır. "Çünkü onlar varlık içinde azıtmışlardı: ' Bu nefes kesici baskı o azgınlar için kim bilir ne can yakıcıdır! Yine onlar "Büyük günahı (Allah'a ortak koşma suçunu) işlemekte ısrar ediyorlardı." Ayetin orjinalinde geçen ve sözcük anlamı ile "sözünden caymak" demek olan "hıns" sözcüğü burada suç anlamına gelir. Sözü edilen suç, Allah'a ortak koşma suçudur. Bu sözcük aracılığı ile adamların verdikleri sözü bozduklarına değinilmek isteniyor. Verdikleri sözden maksat, yüce Allah'ın kendisine inanacakları, birliğini onaylayacakları yolunda fıtratlarından almış olduğu taahhüttür. Ayrıca bu adamlar "Ölüp toprak ve kemik yığını olduktan sonra biz yeniden mi diriltileceğiz? Eski atalarımız da mı?" Diyorlardı. " "
Evet yapıyorlardı, ediyorlardı. Sanki adamların içinde bu ayetlerle muhatap oldukları dünya sanki arkada kalmış, sona ermiş, geçmiş olmuş. Sanki şu anda bu sahne ve burada tasvir edilen azap yaşanıyor. Ayetin üslubu bize bu izlenimi veriyor. Çünkü dünyanın tüm ömrü bir göz kırpma süresi kadar ve asıl içinde yaşadığımız zaman, ölümden sonra varacağımız alemdir, ahirettir.
Burada tam yeri gelmişken Kur'an, dünyaya dönerek inkarcıların yukardaki sözlerine cevap veriyor. Okuyalım:
"De ki: `Öncekiler de, sonrakiler de belirlenmiş bir günün randevusunda bir araya getirileceklerdir."
O gün şu anda içinde bulunduğunuz, sahnelerini seyrettiğiniz, bol tanıklı gündür.
Bir sonraki ayette yine inkarcılara dönülerek onları bekleyen akıbetin anlatılmasına devam ediliyor, yapılan tasvirlerle azgınların çarpılacakları azabın tablosu tamamlanıyor. Okuyalım:
"Sonra siz, ey sapık yalanlayıcılar, size kesinlikle zakkum ağacının meyvası yedirilecektir."
Zakkum ağacının ne olduğunu hiç kimse bilmiyor. Ona ilişkin tek bilgimiz şudur: Yüce Allah, başka bir surede bu ağacın tomurcuklarının şeytanın başına benzediğini belirtiyor. Gerçi hiç kimse şeytanın başını görmemiştir. Fakat sadece sözü bile insana çok şeyler anlatıyor. Üstelik "zakkum" sözcüğü, tırmalayıcı ses yapısı aracılığı ile insanın zihninde yapışkan, sert, tırmalayıcı batıcı bir imaj uyandırıyor. İnsan bu sözcüğü telaffuz ederken avuçlarının, hatta gırtlağının tırmalandığını hissediyor. Zakkum ağacı, defterleri sağdan verilecek olanlara sunulacak olan "dikensiz sedir ağaçları" ile "meyva yüklü muz ağaçları"nın karşılığıdır.
Zakkum ağacının meyvaları şeytan başı gibi olmalarına rağmen bu inkarcılar "onunla karınlarını dolduracaklardır." Çünkü çok açtırlar, çektikleri sıkıntı dayanılır gibi değildir. Bu dikenli acı meyva adamları hemen suya doğru koşturuyor. Gırtlaklarını yumuşatma ve karınlarının hararetini söndürme ihtiyacını doğuruyor. "Üzerine de kaynar su içeceksiniz." Hemen suya yumulurlar. "Onu içtikçe susayan develer gibi içeceksiniz." Susuzluk nöbetine tutulan, bir türlü suya kanmayan develere döneceklerdir. "Onlar hesap günü işte böyle ağırlanacaklardır." "Ağırlanma" dinlenmeyi, rahatlamayı ve huzuru çağrıştırır. Fakat defterleri soldan verileceklerin ağırlanmaları böylesine huzursuz ve rahatsız edici olacaktır. İşte onların o günkü ağırlanmaları böyle olacaktır. Hani o kuşku ile karşıladıkları, soru konusu yaptıkları ve hakkında Kur'an'ın verdiği bilgileri onaylamadıkları gün. Üstelik yüce Allah`a ortak koşuyorlar, O'nun bu bol tanıklı güne ilişkin tehdidini umursamıyorlardı.
Kimi insanları alçaltırken kimilerini yükseltecek olan kıyamet gününün akibetlerinin ve yeni değerlerinin gösterisi burada noktalanıyor. Aynı zamanda surenin ilk bölümü de sona eriyor.

Hiç yorum yok: