BESMELE

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيمِ

14 Temmuz 2009 Salı

GÜVEN VE UYARI

Hud Suresi
GÜVEN VE UYARI
Gelmiş, geçmiş çeşitli toplumların dünya hayatındaki akıbetlerinin sunulması, dünya ve ahiretteki azap arasındaki benzerliğin vurgulanması, Allah'ın ayetlerini yalanlayanları hem burada, hem de orada veya önce burada, sonra orada bekleyen azabın tasviri münasebetiyle, ahiretteki akıbetlerine tekrar tekrar değinildikten sonra ayetlerin akışı, peygamber (s.a.s) ve onun safında yeralan Mekke'deki mü'min azınlık açısından sevinç ve güven, buna karşılık kavminden yalanlayanlar açısından da açıklama ve uyarı anlamında anlatılan hikâyelerden ve sunulan sahnelerden yararlanılacak unsurları açıklamaya dönüyor. Çünkü bu kavmin de atalarının taptığı ilahlara ibadet ettikleri -yani onlar da bu hikâyelerde anlatılan milletler gibi, onların akıbetlerine benzer akıbetlere uğrayacakları- konusunda birtakım kuşkular vardı. Oysa bunların cezalandırılmaları bir süre için ertelenmişse, Musa'nın kavmine yönelik yok etme cezası da dinlerinde görüş ayrılıklarına düşmelerine rağmen ertelenmişti. Hiç kuşkusuz bir süre bekletilmeleri yüce Allah'ın dilediği bir durum içindedir. Ne var ki, Hz. Musa'nın kavmi ile Hz. Muhammed'in kavmi aynı durumdadır. Süreleri dolduktan ve belirlenen vakit geldikten sonra hakettikleri cezaya çarptırılacaklardı. Onlar gerçeğe uydukları için cezaları ertelenmiş değildir. Peygamberi yalanlayanlar da kesinlikle ataları gibi batıla uymaktadırlar.
109- Ey Muhammed, şu müşriklerin taptıkları ilahların düzmece oldukları konusunda sakın kuşkun olmasın. Onlar vaktiyle atalarının yaptıkları gibi asılsız ilahlara tapıyorlar. Onlara hakettikleri karşılığı eksiksiz olarak vereceğiz.
110- Musa'ya kitap verdik, fakat bu kitap (Tevrat) hakkında insanlar görüş ayrılığına düştüler. Eğer Rabbinin daha önce verilmiş kesin hükmü olmasaydı, o anlaşmazlığa düşenler hakkında çoktan hüküm verilirdi. Onlar Tevrat konusunda koyu bir kuşku içindedirler.
111- Kuşku yok ki, Rabbin onların tümüne davranışlarının karşılığını tam olarak verecektir. Hiç şüphesiz, O, onların neler yaptıklarından haberdardır.
Şu kavminin ibadetinin boşuna olduğu konusunda içinde bir kuşku uyanmasın. Sesleniş Peygamberimize -salât ve selâm üzerine olsun- yöneliktir, uyarı ise kavmine... Bu yöntem kimi zaman insan ruhu üzerinde daha etkindir. Bununla konunun önemine işaret ediliyor. O kadar ki, yüce Allah bunu peygamberine açıklıyor, onlardan biriyle tartışmıyor, bu şirke bulaşmış birine hitap etmiyor. Amaç onları önemsememek, onları küçümsemektir. Bu durumda bu denli saf ve net olan gerçeğe daha çok ilgi duyarlar. Doğrudan doğruya onlara hitap edilmiş olsaydı bu kadar etkili olmayacaktı.
"Ey Muhammed, şu müşriklerin taptıkları ilahların düzmece oldukları konusunda sakın kuşkun olmasın. Onlar vaktiyle atalarının yaptıkları gibi asılsız ilahlara tapıyorlar."
Şu halde akıbetleri de onlarınki gibi olacaktır... Azap... Ama üslubun genel havası ile uyum sağlamak için bu yargı, ifade içinde örtülü olarak geçiştiriliyor.
"Onlara hakettikleri karşılığı eksiksiz olarak vereceğiz."
Onlardan önceki toplumların hakettiklerine bakıldığında, kendi paylarına ne tür bir azabın düşeceği apaçık ortadadır. Nitekim önceki toplumların uğradığı akıbetten birkaç örnek, birkaç sahne seyretmiştik.
Musa'nın kavminde olduğu gibi, onlar da bu dünyada toptan yokedilme cezasına çarptırılmayabilirler.
"Musa'ya da kitap verdik. Fakat bu kitap hakkında insanlar görüş ayrılığına düştüler."
Konuşmaları, inançları ve ibadet biçimleri birbirinden ayrıldı. Ne var ki, yüce Allah, daha önce onların hesaplarının eksiksiz şekilde görülmesini kıyamet gününe bırakmayı hükme bağlamıştı.
"Eğer Rabbinin daha önce verilmiş, kesin hükmü olmasaydı, o anlaşmazlığa düşenler hakkında çok hüküm verilirdi."
Bir hikmetten dolayı bu hüküm verilmemiştir. Kökten yokedilme azabına çarptırılmamalarının bir hikmeti vardır. Çünkü onların bir kitabı vardır. Peygamberlerin izleyicileri arasında kendilerine kitap verilenlerin hakkındaki hüküm, kıyamet gününe kadar ertelenmiştir. Çünkü kitap apaçık bir belge ve sürekli bir yol göstericidir. Bütün nesiller, ilk defa kendilerine bu kitap inmiş bulunan nesil gibi onu inceleyip kavrama imkânına sahiptirler. Ama bir tek neslin görme imkânına sahip olduğu somut mucizelerde durum böyle değildir. O nesil de ya bu mucizeden sonra inanacak ya da inanmayacak o zaman da azaba çarptırılacaktır. Tevrat ve İncil de birbirlerini bütünleyen ve son kitap (Kur'an) gelene kadar tüm nesillerin kullanımına sunulan iki kitaptı. Kendisinden önce inmiş bulunan Tevrat ve İncil'i doğrulayan bu kitap, tüm insanlara yönelik son kitaptır. Bütün insanlar ona çağrılır, aralarında Tevrat ve İncil'in izleyicileri de olmak üzere bütün insanlar bu kitabın esaslarına göre hesaba çekileceklerdir. "Onlar" yani Musa'nın kavmi...
"Tevrat hakkında koyu bir kuşku içindedirler."
Yani Musa'nın kitabı hakkında. Çünkü bu kitap, yani Tevrat Musa'nın ardından nesiller sonra kaleme alınmıştır. Bu yüzden kitapta birbirleriyle çelişen rivayetler, çeşitli karşılıklar yeralmıştır. Kitapta uyulacak kesin bir şey yoktur.
Azap belli bir sürenin sonuna kadar ertelenmiş, ama herkes iyi-kötü tüm davranışlarının karşılığını görecektir. Her şeyi bilen ve her şeyden haberdar olan yüce Allah onların amellerinin karşılığını eksiksiz olarak verecektir.
"Kuşku yok ki, Rabbin onların tümüne davranışlarının karşılığını tam olarak verecektir. Hiç şüphesiz O, onların neler yaptıklarından haberdardır.
İfadede birbirini güçlendiren çeşitli vurgulamalar yeralmaktadır. Böylece hiç kimse de alınacak karşılık, bu karşılığın tam olarak verileceği, bekletilme ve erteleme konusunda kuşku kalmaması amaçlanmaktadır. Ta ki, bu toplumun hayat tarzının batıl olduğu, bunda kuşkuya yer olmadığı, bunun da daha önceki müşriklerin işledikleri şirkin aynısı olduğu konusunda hiç kimse kuşkuya kapılmasın.
Kuşkusuz bu vurgulamaları, o dönemdeki hareketin pratik uygulaması gerektirmişti. O zaman müşrikler, davet hareketine, peygambere, -salât ve selâm üzerine olsun- ve onun yanında yeralan mü'min azınlığa karşı son derece inatçı bir tavır takınmıştı. Hemen hemen İslâma davet hareketi donmuş gibiydi. Allah'ın müşriklere vadettiği azap da ertelenmişti, bir türlü gerçekleşmiyordu. Mü'min kitle sürekli işkence görüyordu. Buna karşılık İslâm düşmanları kurtulmuş gibiydiler.. Nitekim bu dönemde bazı kalpler sarsılmıştı. Hatta sağlam bazı kalpler bile karamsarlığa kapılmıştı. Böylesine bir teselliye, böylesine bir yüreklendirmeye ihtiyaçları vardı: Hiçbir şey mü'min gönülleri, düşmanlarının Allah'ın düşmanı olduğunun ve hayatlarının şüphesiz batıla dayandığının vurgulanması kadar yüreklendirmezdi.
Yine, zalimlere mühlet tanınmasında, tağutlarla hesaplaşmanın cezalarını çekmekten yakalarını kurtaramayacâkları, belli bir güne bırakılmış olmasında yüce Allah'ın hikmetinin ön plana çıkarılması gibi hiçbir şey mü'min gönüllere güven vermez, onları yüreklendirmez.
Böylece İslâm inancına göre yolalmanın gerektirdiği sonuçları, eylemleri Kur'an ayetlerinin içinden algılıyoruz. Kur'an'ın müslüman cemaatin yanında nasıl savaşa giriştiğini, onun için yoldaki işaretleri nasıl birer birer belirlediğini görüyoruz.

Hiç yorum yok: