BESMELE

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيمِ

17 Temmuz 2009 Cuma

LUT'UN SOYDAŞLARI

15-Hicr Suresi

LUT'UN SOYDAŞLARI

61- Bu elçiler Lût'un evine geldiklerinde.

62. Lût; "Siz benim tanımadığım kimselersiniz" dedi.

63- Onlar dediler ki; "Biz sana soydaşlarının kuşku ile karşıladıkları ilahi azabı haber vermeye geldik. "

64- Sana gerçeği getirdik, kesinlikle doğru söylüyoruz.

65- Gecenin bir saatinde aileni ve bağlılarını yola çıkar, sen de peşlerinden git, hiçbiriniz arkasına bakmasın, emredildiğiniz yere doğru yol alın.

66- Böylece Lût'a bu önemli olayı, yani sabah olunca şu adamların soylarının kurumuş olacağı yolundaki hükmümüzü bildirdik.

Görüldüğü gibi ayetlerin akışı, Hz. Lût'a bu gelenlerin kendilerinin melekler olduğunu, Allah'ın vaadini doğrulamak ve melekler indiklerinde azabın gecikmeden meydana geleceği gerçeğini vurgulamak için kavminin kuşkuyla baktığı azabı, yani günahlarından dolayı yakalanıp yok edilmeleri azabını gerçekleştirmek üzere geldiklerini beklemeden haber verdiklerini dile getiriyor.

Lût "Siz benim tanımadığım kimselersiniz" dedi."

Gelişlerinden sıkıldığının ifadesi olarak söylüyor bunu. Çünkü o kavmini biliyor. Bu misafirlere neler yapmaya yelteneceklerini çok iyi biliyor. Üstelik kendisi kavminin arasında yalnız biridir. Çünkü onlar sapık ve iğrenç kimselerdir... Siz yabancı kimselersiniz. Sizin gibilere neler yaptıkları dillere destan olan kimselerin yaşadığı bu beldeye gelişiniz doğru bir şey değildir.

"Onlar dediler ki; "Biz sana soydaşlarının kuşku ile karşıladıkları ilahi azabı haber vermeye geldik."

"Sana gerçeği getirdik, kesinlikle doğru söylüyoruz."

Bu vurgular Lût peygamberin endişesini içinde bulunduğu sıkıntıyı gayet açık bir şekilde tasvir etmektedir. Misafirlerine karşı olan sorumluluğu ile, kavminin sataşmalarından kendilerini korumaktan aciz oluşu gerçeği arasında bocalayıp duruyor. Bu yüzden, kendisine birtakım direktifler verilmeden önce, ona güven vermek amacı ile ifadede vurgu üstüne vurgu yeralıyor.

"Gecenin bir saatinde aileni ve bağlılarını yola çıkar, sen de peşlerinden git, hiçbiriniz arkasına bakmasın, emredildiğiniz yere doğru yol alın."

Ayette geçen es-seryu- gece yolculuğu demektir. Gecenin bir bölümü demektir. Hz. Lût'a kendisine inanan kimseleri sabah olmadan önce gecenin bir bölümünde yola çıkarması emredilyor. Kendisinin de peşlerinden gitmesi, onları kontrol etmesi, geride kalmalarına, kaybolmalarına ve her göç edenin yaptığı gibi arkalarına bakmalarına engel olması isteniyor. Göç edenler her zaman geride bıraktıklarına, yurtlarına özlem duyarlar. Bu yüzden dönüp dönüp bakarlar. Ayrılmak istemezler. Belirlenen zaman sabahtı. Sabah ise yakındı.

"Böylece Lût'a bu önemli olayı, yani sabah olunca şu adamların soylarının kurumuş olacağı yolundaki hükmümüzü bildirdik."

"Böylece Lût'a bu önemli olayı, yani kavminin kökünün sabahleyin kuruyacağı olayını haber verdik. Kökleri kuruyacağına göre, başları da kuruyacak demektir. Bu tür bir ifade tarzı bir tek kişi geride kalmaksızın herkesin başına gelen akıbeti tasvir etmede kullanılır. O halde birinin geride kalmaması, o tarafa yönelmemesi için dikkatli olmak, uyanık olmak gerekir. Yoksa beldede kalanların başına gelenler onların da başına gelecektir.

Ayetlerin akışı Hz. Lût'un hikâyesinin bu bölümünü öncelikle ele alıyor, çünkü hikâyenin surenin genel konusu ile en uyumlu olan bu bölümü burasıdır. Bundan sonra Lût kavminin yaptıkları anlatılıyor:

67- Şehir halkı sevinç içinde Lût'un evine geldi.

Bu ifade tarzı Lût kavminin pislikte, fuhuşta anormal sapık cinsel ilişkide ulaştığı iğrençliğin, alçaklığın boyutlarını ortaya koymaktadır. Bu iğrençliği şehir halkının topluca gelişlerini, bu gençlerin geldiklerini haber almaktan dolayı duydukları sevinci ve onlarla açıktan açığa sataşmaya kalkışmalarını canlandıran bir sahne de ortaya koymaktadır. Bu kötülüğü işlemek istediklerini yüz kızartıcı bir şekilde açıkça dile getirmeleri -kötülüğün kendisinden öte- iğrenç bir davranıştır. Meydana gelmiş olsa bile, insan hayatı böyle bir şeyi düşünmek bile istemez. Hiç kuşkusuz zaman zaman hasta ve sapık ilişkilere eğilimli insanlar çıkarlar. Ama bunlar hastalıklarını, sapıklıklarını gizlerler. Bu iğrenç duygularını gizlice tatmin etmeye çalışırlar. İnsanların kendilerinin bu durumlarından haberdar olmasından utanç duyarlar. Bozulmamış bir fıtrat bu duyguyu tabii ve hatta meşru yollardan tatmin ederken bile, gizlenme gereği duyar. Bazı hayvan türleri de cinsel ilişkilerini gizlerler. Ama bu uğursuz kavim, sapıklıklarını açıkça duyuruyorlar, topluca böyle bir ilişkiye girebiliyorlar. Gruplar halinde sevinç içinde böyle bir iğrençlik işlemeye koşabiliyorlar. Hiç kuşkusuz bu aşağılık durumun eşi görülmüş değildir.

Lût peygambere gelince; oldukça sıkıntılıdır. Misafirlerini ve onurunu koruma çabası içindedir. İçlerindeki insanlık onurunu ve Allah korkusu duygusunu harekete geçirmeye çalışıyor. Gerçekte Hz. Lût onların Allah'dan korkmadıklarını biliyor. Yine o, bu iğrenç ve aşağılık ruhlara sahip kişilerde harekete geçirilecek onur ve insanlık duygusu namına birşeyin de olmadığını biliyor. Ama bu zor ve sıkıntılı anda elinden gelen budur.

68- Lût onlara dedi ki; "Bunlar benim konuklarımdır, sakın beni onlar karşısında rezil etmeyiniz. "

69- Allah'dan korkunuz, beni utandırmayınız. "

Bu sözler ruhlarındaki kişilik ve insanlık duygularını harekete geçireceğine, daha bir küstahlaştırıyor ve Hz. Lût'u -selâm üzerine olsun- bir insanı misafir ettiği için azarlıyorlar. Sanki Hz. Lût bir cinayet işlemiş, onların suç işlemeleri için tüm sebepleri o hazırlamış ve bu suçu işlemekten kendilerini alamamışlar!

70- Hemşehrileri ona; "İnsanlar ile ilişki kurmayı biz sana yasaklamamış mıydık?" dediler.

71- Lût; "Eğer bir şey yapacaksanız, işte size kızlarım" dedi.

Hz. Lût çırpınmaya devam ediyor ve onları bozulmamış fıtratın ilgi duyduğu karşı cinsi gösteriyor. Hayat düzeninde bu köklü isteğe cevap vermek üzere yüce Allah'ın yarattığı kadınlara dikkatlerini çekiyor. İnsan soyunun devamı, onunla birlikte hayatın sürmesi için yüce Allah'ın bu duyguyu tatmin aracı olarak yarattığı kadınları gösteriyor. Tabii durumlarda iki cins için de sağlıklı ve huzurlu cinsel tatmin yolu budur çünkü. Ve bu oldukça derinden gelen kişisel istekle hayatın devamı için bir garantidir...

Allah'ın peygamberi Lût -selâm üzerine olsun- kızlarım bu sapıklara zina yapsınlar diye sunmuyor. O, bozulmamış fıtratın eğilimli olduğu tabii cinsel birleşme yolunu göstermek istiyor. Amaç içlerindeki bu fıtratı uyarmaktır. Çünkü o, biliyor ki eğer onlar sağlıklı fıtratlarına dönecek olurlarsa, kadınlarla zina etmek istemeyeceklerdir. Bu sadece belki uyanır diye içlerindeki bozulmamış fıtrata bir sesleniştir. Onların yüz çevirdiği bir yönteme başvurarak...

Bu sahne, bu tarzda canlandırılırken... Lût kavmi bu hastalıktan yanıp tutuşuyorken, sevinçten çılgına dönmüşken... Lût peygamber de onlara engel olup, insanlık duygularını uyandırmaya, vicdanlarını etkilemeye, içlerindeki bozulmamış fıtri duyguları harekete geçirmeye çalışıyorken... Buna rağmen çılgınca ileri atılıyorlarken...

Evet bu iğrenç sahne, bu denli etkileyici bir tarzda sunuluyorken, ayeti kerime bu sahneyi seyredene yöneliyor ve O'na konuşmalarına başlarken, Araplar'ın yaptığı gibi yeminle hitap ediyor.

72- "Ey Muhammed, hayatın hakkı için onlar sarhoşlukları içinde debeleniyorlardı.

Amaç her zamanki değişmez durumlarını tasvir etmektir. Bu durumda biraz olsun duraksayıp insanlık onuruna, Allah korkusu duygusuna ve bozulmamış fıtrata yönelik uyarıları dinlemeleri beklenemez.

Ve sonları yaklaşıyor. Yüce Allah'ın onlara yönelik tehdidi gerçekleşiyor.

"Biz melekleri ancak gerektiğinde indiririz, o zaman da onlara artık mühlet tanınmaz."

Birden bire kendimizi, yokedilme, harap olma, yerin dibine geçirilme ve helâk edilme sahnesi karşısında buluyoruz. Bu azap tersyüz olmuş tabiatların hakettiği bir azaptır kuşkusuz.

73- Tanyeri ağarırken korkunç bir gürültüye tutuldular.

74- Beldelerinin altını üstüne getirdik ve üzerlerine taşlaşmış balçık kütleleri yağdırdık.

Lût kavminin yaşadığı yerler depreme ya da yanardağ patlamasına benzer bir olayla yerin dibine geçirilmişlerdir.' Bilindiği gibi bu patlamalar sonucu, yer çökmesi, kızgın çamura bulaşmış taşların etrafa saçılması ve şehirlerin top yekûn yeryüzünden silinmesi gibi olaylar meydana gelir. Bugünkü Lût gölünün 0 olaydan sonra Sadom ve Gomore şehirlerinin yerin dibine geçirilmesi ve bunların yerine suyun dolması sonucu oluştuğu söylenmektedir. Ne var ki biz, onların başına gelen olayı her zaman için meydana gelen depremler ve yanardağ patlamaları ile açıklamak istemiyoruz. Çünkü Fı Zilâl-il Kur'an'da sıkı sıkıya sarıldığımız imani yöntem, bizi böyle bir açıklamaya kalkışmaktan uzak tutmaktadır.

Biz kesinlikle biliyoruz ki, evrende meydana gelen tüm doğal olaylar, yüce Allah'ın evrene yerleştirdiği yasalar sistemi uyarınca meydana gelmektedirler. Ne var ki, evrende meydana gelen her mucize, her olay, bir kaçınılmazlık sonucu meydana gelmez. Her olay kendisine özgü bir kader uyarınca meydana gelir. Bu durum yüce Allah'ın evrene yerleştirdiği yasaların değişmezliği ile onun iradesinin her olaya özel bir kader belirlemesi arasında bir çelişkiye neden oluşturmaz. Yine biz, kesinlikle biliyoruz ki, yüce Allah, belli bir amaç uğruna, belli durumlarda, belli olaylar için özel kaderler belirler. Bu yüzden Lût kavminin soyunu kurutan olayın bildiğimiz bir deprem olması, bir yanardağ patlaması olması zorunlu değildir. Yüce Allah, dilediği bir şey uyarınca dilediği bir şeyin gerçekleşmesi için, dilediği bir zamanda, dilediği bir olayı başlarına getirmeyi öngörmüştür. İşte biz bütün peygamberlerin mucizelerini bu imani yöntemle açıklıyoruz.

Lût kavminin yerleşim bölgesi, Şam ve Hicaz arasında işlek bir yol üzerindedir. Burada dikkatle bakan, gördüğü olaylar üzerinde düşünenlerin alacağı öğütler vardır. Yerin dibine geçirilen bu halkın akıbetinden alacağı ibret dersleri vardır. Bu mucizeler, ancak açık algılama yeteneğine sahip kavrayabilen, şüpheden uzak mü'min kalplere yarar sağlayabilir:

75- Hiç şüphesiz görüntü aracılığı ile işin özünü kavrayabilenler için bu olayda alınacak birçok dersler vardır.

76- Bu beldenin yıkıntıları halâ işlek oları bir yol üzerindedir.

77- Bu yıkıntılarda mü'minler için ibret dersleri vardır.

Böylece surenin başında yapılan uyarı doğrulanmış oluyor. Bu uyarı, meleklerin inişi yüce Allah'ın karşı konulmaz, geciktirilmez ve sınırlandırılmaz azabının habercisi olduğuna ilişkindi.

EYKE VE HİCR VADİSİNİN İNKÂRCI HALKI

Eyke denilen yerde yaşayan Şuayb peygamberin kavmi (Ayette geçen "Eyke" kelimesi birbirine girmiş çok ağaçlı bölge anlamına gelmektedir. Şuayb peygamber "Eyke"lilere gönderildiği gibi, Medyen halkına da gönderilmiştir.) ile, Hicr bölgesinde yaşayan Salih peygamberin kavminin durumu da öyleydi.

78- Eyke halkı da, hiç kuşkusuz zalim kimselerdi.

79- Bu yüzden onlardan da öç aldık; bu beldelerin her ikisi de işlek bir yol üzerindedirler.

80- Hicr vadisinin halkı da gerçekten peygamberleri yalanlamışlardı.

81- Onlara mucizelerimizi gösterdik, fakat onlar yüz çevirdiler.

82- Onlar dağları oyup güvenli köşkler yapıyorlardı.

83- Gün doğarken korkunç bir gürültüye tutuldular.

84- Oydukları köşkler hiçbir işlerine yaramadı.

Kur'an-ı Kerim Şuayb peygamberle kavminin; Medyenliler ve Eykeliler'in hikâyesini başka yerlerde ayrıntıları ile sunuyor. Burada ise, bu bölümde yeralan azap haberini, ayrıca surenin baş tarafında belirlenen surenin sonunda beldelerin yok edilmesine ilişkin haberi doğrulamak amacı ile zalimliklerine ve uğradıkları akıbete işaret ediliyor. Medyen ve Eyke bölgeleri Lût kavminin yaşadığı bölgelere yakın yerlerdi. "Bu beldelerin ikisi de işlek bir yol üzerindedir" ile işareti Medyen ve Eyke kastedilmiş olabilir. Çünkü her ikisi de belli ve işlek bir yol üzerinde bulunmaktadır. Az ilerde işaret edilen Lût kavminin yerleşim bölgesi ile Şuayb peygamberin kavminin yaşadığı yer de kastedilmiş olabilir. Her ikisi de Şam ve Hicaz bölgeleri arasında aynı yol üzerinde bulunmalarından dolayı, birlikte anılmış olabilirler. Yokedilen bu beldelerin işlek bir yol üzerinde olması da insanın durup ibret almasını gerektirmektedir. Çünkü bu yerler gelip geçen herkesin görebileceği şekilde gözler önündedir. Hayat akıp giderken, buralarda sanki hiç kimse yaşamamış, bir zamanlar bayındır olmamış gibidirler. Hayat buralara aldırmaksızın yoluna devam etmektedir.

` Hicr vadisi halkına gelince, bunlar Salih peygamberin kavmidirler. Hicr, Vadil Kura denilen yerde Şam ve Hicaz bölgesi arasında yeralmaktadır. Günümüzde halâ görülebilir durumdadır. Eski çağlarda kayaları yontup ev yapmışlardı. Bu da onların gücünü, el becerilerini ve uygarlık düzeylerini göstermektedir.

"Hicr vadisinin halkı da, gerçekten peygamberleri yalanlamışlardı."

Onlar sadece kendilerine peygamber olarak gönderilen Hz. Salih'i -selâm üzerine olsun- yalanlamışlardı. Ama Salih bütün peygamberleri temsil etmektedir. Onu yalanladıklarında "peygamberleri yalanladılar" denmektedir. Böylece, zaman, mekân, şahıs ve toplum farklılıkları bir yana bırakılarak, tarihin tüm çağlarındaki, yeryüzünün her köşesindeki peygamberler, peygamberlik kurumu ve onları yalanlayanlar birlikte değerlendiriliyor.

"Onlara mucizelerimizi gösterdik, fakat onlara yüz çevirdiler."

Salih peygamberin -selâm üzerine olsun- mucizesi dişi deve idi. Fakat evrende yeralan mucizeler sayılamayacak kadar çoktur. İnsanın iç alemindeki mucizeler sayısızdır. Ve bütün bu mucizeler insanların bakışlarına, düşüncelerine sunulmuşlardır. Yüce Allah'ın onlara gösterdiği mucize, Salih peygamberin getirdiği dişi deveden ibaret değildir kuşkusuz. Onlar yüce Allah'ın evrene ve içlerine yerleştirdiği tüm mucizelerden yüz çevirdiler, bu mucizeleri görmek ve algılamak için gözlerini, kalplerini açmadılar. İçlerindeki bir akıl, bir vicdan bu mucizeleri algılamadı bile.

"Onlar dağları oyup güvenli köşkler yapıyorlardı"

"Gün doğarken korkunç bir gürültüye tutuldular."

"Oydukları köşkler hiçbir işlerine yaramadı."

Dağların sert yerlerinden oyulan sağlam yapılı evlerde güven içinde yaşayışlarına bakıyorken, birdenbire bakışlarımız tutuldukları korkunç gürültüye çevriliyor. Topladıkları mallardan, kazandıkları şeylerden, kurdukları binalardan, dağlardan, oydukları köklerden hiçbir şey kalmıyor, tutuldukları bu korkunç gürültü karşısında tüm bunlar hiçbir işlerine yaramıyor. Bu beklenmedik felâketi savamıyor. Bu bakış insan kalbini derinden etkiliyor. Hiçbir toplum, sert kayaları oyup kendilerine evler edinen toplum kadar kendini güvenlikte hissedemez. Sabah vakti gün doğarken olduğu gibi, insanın kendine güvendiği bir başka vakit sözkonusu değildir. Bakın işte, Salih peygamberin kavmi, sabahleyin gün doğarken sağlam köşklerinde kendilerini güvenlikte hissediyorlarken ansızın korkunç bir gürültüye tutuluyorlar. O da ne! Her şey yok olmuş bile. Tüm korunma önlemleri ortadan kaybolmuş. Bunca sağlam yapılar bosmuş meğer!.. Bütün bu önlemlerden hiçbiri onları bu korkunç gürültüden kurtarmaya yetmiyor. Bu bir kasırgadır ya da korkunç bir yıldırımdır. Sağlam kayaların oyuklarında yakalayıp yok ediyor onları.

Böylece, belirlenen süre dolduğunda Allah'ın ayetlerini yalanlayanların yok edilmelerine ilişkin Allah'ın kanununu gerçekleştirircesine bu surede yeralan hikâyelerin bu bölümleri ani geçişlerle, büyük bir hızla son buluyor. Yüce Allah'ın önüne geçilmez, atlatılmaz ve sınırlandırılmaz yasasının gerçekleşmesi açısından surenin geçen üç bölümü ile bu bölüm tam bir ahenk oluşturmaktadırlar.

Hiç yorum yok: