BESMELE

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيمِ

14 Temmuz 2009 Salı

KEDERLİ BABANIN YAKARIŞI

Hud Suresi

KEDERLİ BABANIN YAKARIŞI

Artık fırtına dindi, dehşet yerini sükunete bıraktı, gemi Cudi dağına oturdu. İşte o anda Hz. Nuh'un, oğlunu azgın dalgalara kurban vermiş kederli babanın yüreğinde evlât acısı depreşiyor.

45- Nuh, Rabbine seslenerek dedi ki; "Ey Rabbim, oğlum ailemin bir bireyi idi, senin vaadin de gerçektir ve sen kesinlikle hüküm verenlerin en yerinde hüküm verenisin. "

Ey Rabbim! Oğlum, ailemin bireylerinden biridir. Sen ailemin kurtulacağım bana vadetmiştin. Senin vaadin gerçektir. Senin hükümlerinin en yerinde hükümler olduğu kesindir. Verdiğin her hüküm mutlaka bir gerekçeye, bir ön tasarıya dayanır.

Hz. Nuh, yüce Allah'a böyle seslenirken yüce Allah'dan, ailesini kurtaracağına ilişkin vaadini yerine getirmesini istediğini belirten bir dil kullanıyor. Yüce Allah'dan, bu vaadine ve bu hükmüne ilişkin hikmetini gerçekleştirmesini diliyor.

Yüce Allah, Hz. Nuh'un bu isteğine hemen cevap veriyor. Bu cevapta kendisine aklından çıkarmış göründüğü şu önemli gerçeği hatırlatıyor: Yüce Allah'ın katında, O'nun dininde ve değerlendirme terazisinde "aile" birliği, soy ve kanmağı ortaklığına değil, inanç ortaklığına dayanır. Bu delikanlı mü'min olmadığına göre Hz. Nuh'un ailesinden değildi. Çünkü Hz. Nuh, mü'min bir peygamberdi. Hz. Nuh'a verilen bu cevabın dili kesin, açıklamalı ve vurguludur. Hatta oldukça serzenişli, paylamalı ve azarlayıcıdır. Okuyoruz:

46- Allah dedi ki; "Ey Nuh, o oğlun senin ailenden değildi. Çünkü o kötü işler yaptı. İçyüzünü bilmediğin bir şeyi yapmamı benden isteme. Sana cahillerden olmamanı öğütlerim. "

Yüce Allah'ın bu cevabı, bu dinin son derece önemli bir gerçeğini ifade ediyor. Bütün bağların kendisine bağlandığı kulpu, ana halkayı tanıtıyor bize. Bu ana halka, inanç halkasıdır. Fertleri birbirine bağlayan budur; yoksa soy bağı, kan bağı değildir. Ayetin baş tarafın tekrar okuyoruz

"Ey Nuh, o oğlun senin ailenden değildi. Çünkü o kötü işler yaptı."

Ne onun seninle bir bağı var ve ne de senin onunla bir bağın var. İstediği kadar soyca senin oğlun olsun o. Çünkü aranızda bulunması gereken ana halka kopuktur. Bu halka kopuk olduktan sonra aranızdaki hiçbir ilişkiden, hiçbir bağdan sözedilemez.

Hz. Nuh, Rabbine yönelttiği çağrıda gerçekleşmemiş bir vaadin yerine getirilmesini istemişti. Seslenişinin yansıttığı anlam buydu. O yüzden cevap, azarlama ve tehdit kokusu taşıyor. Cevabın o bölümünü tekrar okuyalım:

"İçyüzünü bilmediğin bir şeyi yapmamı benden isteme. Sana cahillerden olmamanı öğütlerim."

İnsanlar arası ilişkilerin ve bağların özünün ne olduğunu, Allah'ın vaadinin içeriğinin ne olduğunu bilmeyenlerden olmayasın diye sana öğüt veriyorum. Allah'ın vaadi belli olmuş ve gerçekleşmiştir. Bunun sonucunda gerçekten ailenden olan yakınların boğulmaktan kurtulmuşlardır.

Yüce Allah'ın bu sert cevabı üzerine Hz. Nuh, kendisi gibi mü'min bir kuldan bekleneceği gibi, ürperiyor, titremeye başlıyor. "Acaba Rabbime karşı bir kusurum mu oldu?" endişesine kapılıyor.' Bu endişe ile Rabbine dönüyor, O'nun dergâhına sığınarak affını ve merhametini diliyor. Okuyoruz:

47- Nuh dedi ki; "İçyüzünü bilmediğim bir şeyi yapmanı istemekten sana sığınırım. Eğer sen beni affetmez, bana merhamet etmezsen hüsrana uğrayanlardan olurum."

Bunun üzerine yüce Allah'ın rahmeti Hz. Nuh'un imdadına yetişerek kalbine huzur serpti; kendisine ve soyundan gelecek olan iyi kullara bereket ve mutluluk yağdırdı. Fakat soyunun öbür kanadı, yani kötüleri ise acıklı bir azaba çarpılacaktır. Okuyalım:

48- Bu sırada şöyle bir ses duyuldu; "Ey Nuh, sana ve yanındakilerden meydana gelecek ümmetlere sunacağımız esenliğin ve bereketlerin eşliğinde gemiden in. Yanındakilerin soyundan başka ümmetler de gelecektir. Bunlara bir süreye kadar dünya nimetlerini tattırdıktan sonra kendilerini acıklı azabımıza çarptıracağız. "

Bu dehşetli olay şöyle noktalandı: Kurtuluş ve geleceğe yönelik müjdeler, Hz. Nuh ile soyundan gelecek mü'minlerin oldu. Sadece dünya hayatının mutluluğu peşinde koşan torunlarının payına da tehdit ve geleceğe ilişkin kara haberler düştü. Bunlar acıklı azaba çarpılacaklardı. Bir yanda müjde, öbür yanda tehdit ve kara haber. Bu iki zıt yaptırımla surenin başında karşılaşmıştık. Şimdi ise okuduğumuz ve okuyacağımız peygamber hikâyeleri, bu iki zıt yaptırımı pratik ve yaşanmış kanıtları olarak karşımıza çıkıyor.

49- Ey Muhammed, bu anlatılanlar sana vahiy yolu ile bildirdiğimiz gaybe ilişkin haberlerdir. Bundan önce ne sen ve ne de soydaşların bu olayları bilmiyordunuz. Müşriklerin olumsuz tepkilerine karşı sabret; sonuç, kötülüklerden sakınanlarındır.

Okuduğumuz değerlendirme ve yorum ayeti, bu surede anlatılan peygamber hikâyelerinin bazı amaçlarını gözlerimizin önüne seriyor. Bu amaçları şöyle sıralayabiliriz:

1- "Vahiy" diye bir gerçek vardır. Müşrikler bu gerçeği inkâr ediyorlar. Sebebine gelince, bu peygamber hikâyeleri "gayb" aleminin bir parçasıdırlar. Onları daha önce ne peygamberimiz ve ne de soydaşları bilmiyordu. Onlar O'nun çevresinde dilden dile dolaşan halk hikâyelerinden değildi. Onların kaynağı "Her işi yerinde ve her şeyden haberdar olan" yüce Allah'ın vahyi idi.

2- İslâmi inanç sistemi, tarih boyunca aynıdır, özdeştir. Bu özdeşlik, insanlığın ikinci atası Hz. Nuh'un dönemine kadar çıkıyor. Bütün bu tarih süreci boyunca aynı inanç sistemi karşımıza çıkar. Öyle ki, bazan ifade biçimi bile nerdeyse aynıdır.

3- Peygamberlerin yalanlayıcıları hep aynı itirazları, hep aynı suçlamaları tekrarlaya gelmişlerdir. Oysa birçok açık belgeler bu itirazları ve suçlamaları çürütmüştür. Fakat bir önceki kuşak döneminde asılsız oldukları kanıtlanan bu bayat suçlamalar ve itirazlar, bir sonraki kuşak tarafından sanki yeni sözlermiş gibi piyasaya sürülmektedir. Bu kısır çember, tüm insanlık tarihi boyunca bir türlü kırılamamıştır.

4- İnsanlara yönelik müjdeler ve tehditler, noktası noktasına gerçekleşmektedir. Peygamberler, müjdelemelerinde ve tehditlerinde ne diyorlarsa aynen çıkmaktadır. Okuduğumuz peygamberin bu hikâyesi, bu gerçeğin tarihi kanıtlarından biridir.

5- Yüce Allah'ın yürürlükteki yasaları değişmiyor, hatır-gönül dinlemiyor, ayırım yapmıyor, sapma göstermiyor. Hep "takvalılar" kötülüklerden sakınanlar mutlu sona eriyor.

Sonunda kurtulanlar ve "kötü"lerin yerlerini alanlar her zaman onlar oluyor. 6- Gerek tek tek fertleri ve gerekse kuşakları birbirine bağlayan, kaynaştıran bağın ne olduğu vurgulanıyor. Bu bağ, inanç birliği bağıdır. Tarih boyunca bütün mü'minleri tek Allah'a ve tek Rabbe bağlayan bağdır. Bu bağın varolabilmesi için bütün mü'minlerin, yüce Allah'ın ortaksız ve rakipsiz egemenliği altında birleşmeleri, bütünleşmeleri gerekir.

Hiç yorum yok: